26.2.10

Peronda koltuk seçimi


Yeraltı toplu taşıma sistemine başvurulduğunda, tren gelene kadar geçen sürede oturma tercihi yapılacaksa verilecek kararlar benim için her zaman ikirciklidir.
Standart bir dörtlü ve plastik oturma grubunu ele alalım. Kuartetin tüm üyeleri çok nadiren aynı anda müsait olduklarından, işbu yazının genellemeci perspektifi çerçevesinde bu denli izole bir vakayı ele almaktan kaçınacağız. Dolayısıyla, baş köşede evsiz bir metro istasyonu sakininin konuşlandığını varsayalım (ki varsaymasak bile, büyük ihtimalle orada oturuyor zaten).
Treni ayakta bekleme ihtimaline değinmek de bu söylem babında oldukça yersiz; tünellerarası hava akım ve dolaşımı ve dezenfektan kimyasallarla, elektrik şokundan henüz çıkmış fare kadavrası kokuları çok da iç ve iştah açıcı konular değil bildiğim kadarıyla.

Her neyse, işlemeye çalışacağım konu, kısaca, ortalama 6 dakikaya varan iki tren arası zaman diliminde uygulanabilecek oturma stratejileri. Dörtlü koltuk grubunun baş köşesine elinde metalik ve zor içimli bira kutusu ve bilumum paket, çanta ve torbalarıyla sakallı ve evinde haftalardır biriken çamaşırı yıkamaktan kaçınan ortalama tembellik düzeyindeki genç yetişkin erkekten biraz daha kötü kokan barınak muhtacı bireyi yerleştirmiştik (çok yaratıcı bir şekilde ismini P olarak belirleyelim). Kalan üç oturma yerine yaklaşan tipik şehirli insan (onun kısaltmasına da V diyelim), biraz kendini savunduğunu zannetme içgüdüsü, biraz da toplumiçi özşartlandırılmasının etkisiyle ilk aşamada anlaşılmaz şeyler mırıldanan ve agresif olarak algılanan P'nin yanına oturmaktan kaçınacaktır. Sonraki etapta yapacağı seçim ise, bilinçaltına değin vurguladıkları ve doğurabileceği potansiyel sonuçlar açısından son derece önemli ve de bir ölçüde oldukça kritiktir. Açı(n)klamamız gerekirse, oturmaya başvuracak üçüncü metro kullanıcısının seçimini önceden içinden çıkılması zor bir ikileme sokmakla birlikte, kendi egosunu da dolaylı yoldan ön plana çıkardığı öne sürülebilir. Zira, tercihini üç numaralı koltuktan yana kullandığı takdirde, ne olursa olsun üç numaralı oturucu kendini V'nin yanında bulacaktır. Gözle görülür şekilde P'den tiksindiğini sergilemekten utanç duyacaksa, V'ye dolaylı bir bariyer ve koruma sağlayacak olmakla birlikte; kendini P'den mümkün olduğunca izole etmeye çalıştığında ise yine kaçınılmaz olarak V'nin gururunu az çok okşayıcı bir tavır sergilemiş olacağını çok rahatlıkla olmasa bile, büyük zorluklara katlanmadan iddia edebiliriz.

V'nin peron teftişi sırasında gözüne iki numaralı oturağı kestir(e)meyeceği hipotezinden yola çıkarak —bilinç düzeyinde veya değil— sonraki biletli ve biletsizleri kendi yanına oturmaya yönlendirme peşinde olduğunu savunuyorum. Kendini P'den koruma taktiği kapsamında, üç ve dört numaralı sabit plastik kalıp oturulacaklar arasında fark görülmese de, 3'ün oldukça özel bir anlamı var (gerek sembolik, gerekse başkalarını manipüle etme arzusu düzlemi ve bağlamında). Kendimize sorabileceğimiz ve oturma kurmacalarıyla kafalarını kurcalayan yolcuların akıllarında dolaşan soru ise "kloşardan kim nereye kadar kaçabilecek acaba?" gibi birşey olarak ifade edilebilir.



Addendum

V'nin ilk a
şamadaki muhtemel 4 no. seçimini ve dolayısıyla bir sonraki oturma isteklisine vereceği "ya ben, ya hiç; ya hep, ya o" mesajını fazla bariz olduğu gerekçesiyle dikkate almaya değer bulmadım.



1 yorum:

Merve dedi ki...

Aklıma Selim Işık geldi bunu okuyunca. Küçük kentsoylunun karar verirken yaşadığı derin tereddütler ve hesaplaşmalar.