10.9.08

Son cankurbansal intihar mektubunun sonu

Francis Bacon, Three Studies for a Crucifixion, 1962.
Evvel zaman içinde, ana rahmine düşmeden, loğusa şerbeti içilen bir evde onun hayalini kurmuşlardı. İlerleyen aylarda şişik karnın başında nöbet şekeriyle beklemeye başladılar. Doğan çocuğun adı Hakkı Yetmez kondu. Otarsiye meraklı bir insan olacağını ne bilsinlerdi.

Hakkı, Niglia Nafutis'i dolandıran İsviçreli tatlıcı Joseph Schleiermacher-Walterfleischer'ın torunu olmaktan dolayı büyük sıkıntı çekti. Gittiği her çikolatacıda bu olgu başına kakılmasa da, o büyük büyük dedesinden bahsederek kendini zor duruma düşürmeyi başarıyordu.
J. Schleiermacher-Walterfleischer, İstanbul ziyaretinde keşfettiği Niglia Nafutis Çikolata İmparatorluğu'ndan çaldığı tariflerle Avrupa'da nam salmıştı. İyi burnu sayesinde aldığı her çikolata numunesinin muhteviyatını ayrıştırabilmişti. O dönemde yaratımının tescil veya patentini alması mümkün olmayan Niglia Hanım da nasıl tepki göstereceğini pek bilememişti*. Yıllar sonra yeni bir çıkış yakalaması gerektiğini anlayan 

J. S.-W., İstanbul'a geri dönerek Niglia'yla evlenme planları yapmaya koyulmuştu. Sakin ve soğuk bir intikamı yeğ tutan Niglia, Walterfleischer'in, olanbitenden haberdar ettiği ailesiyle görüşmesine izin vermişti. Protestanlığa yeni geçiş yapan Joseph'in, ismini Yusuf olarak değiştirerek Ortodoksluğu benimsemesi şart koşulmuştu. Tüm bunları yerine getiren Joseph'e Niglia'nın verilmemesinin başlıca nedeni olarak gereken parayı denkleştirememesi değil, Türkçe veya Rumca konuşurken r'leri yuvarlamaktan aciz oluşu gösterildi.

Hakkı, Charles Howard Hinton'ın 4. boyutuna ulaşamadığı için kendini asla affetmedi. Eylemlerinin kuramlardan yeterince etkilenmediğini görmek gerçekten de kahrediciydi. Buna karşın, eylemlerine uygun kuramlar üretmek için de kendini yeteri kadar becerikli bulmuyordu. Hissi kablel vukuya verdiği önemi, biraz da bilimsel temele sahip hipotezlerle dengelemeliydi. Bağımlılık yapmaya başlayan içgörü seanslarında öznesine dair edindiği bilgilerin insanlığı ilgilendiren bilişsel bir akıntının kollarından birini oluşturması pek olası değildi. İnsanlığın sahip olduğu bilişsel yetilerin ve tüm bilimsel bilgi birikimi bloklarını dengeleyen dördüncü boyutun dev ırmağının etrafında entelektüel güzellik peşinde koşarken, elinden gelen tek şeyin sarp vadilerdeki dikenli bitkileri poposuna batırmak olduğunu fark etmekte gecikmedi.

Artık gölgesi de yazdıklarında ona eşlik ediyordu. İzninden dinlenmiş olarak döndüğü belliydi. Gölgesinin varlığı sayesinde, Hakkı Francis Bacon gibi kendisini taklit ederek, kendi yapıtının pastişlerini yapan bir sanatçı olduğunu sanmaya başlamıştı. En azından ortaya
orijinal taklitler çıkıyordu. Prusya mavisine bulandığı kâbuslarında kendisiyle alay edebildiğini söyleyerek gülünç duruma düşüyordu. Zaten bu işi de başkalarının yanında kendisiyle dalga geçilmemesi için dizginliyordu. Bu durum da aslında ne kadar kompleksli olduğunu göstermekteydi. Yine de hiçbir şey 1933 Çarmıhı'na gerilmesini gerektirmezdi. Nitekim böyle birşey de zaten vuku bulmadı. Çarmıhın yaptığı çağrışımla acısız, hattâ keyifli bir ölüm için dondurulmayı düşündü, fakat buna feci biçimde üşendi. Poe'nun "M. Valdemar Olayı"ndaki gibi articulo mortis'te (ölüm anında) manyetize edilebilme ihtimalleri üzerine biraz hayal kurdu, fakat böyle bir deneyi gerçekleştirmeye gönüllü ve yeterli donanıma sahip hiçbir tanıdığı yoktu. Ölüm döşeğindeyken uyuduğunu ve sancısının olmadığını başına toplanan insanlara söyleyebilmeyi isterdi. Önemli olan bu tür bir deneyde M. Valdemar'a oranla potansiyel olarak yaşayabileceği fenomenolojik özgünlük ve eşsizlikti, herhangi bir tıpkıbasım beklememekle birlikte, bundan da kesinlikle rahatsız olmazdı. Kendini ne ölçüde gözlemleyebileceğiyse şimdilik gizemini koruyordu. Manyetizmanın etkisinde, ölmeden önce sorulan soruya, ölümünden birkaç dakika sonra, ölü olduğu şeklinde cevap verme senaryosu şüphesiz cezbediciydi Hakkı için; ama, yatağını çevreleyenleri düşürdüğü dehşetin boyutlarının ayırtına varamadıktan sonra, bu da en az toz almak ya da gaz faturası ödemek kadar anlamsız bir işti. Yine de, ölü bedeni aylar boyunca taze tutabilecek manyetik güçlerin sona ermesiyle birlikte, haftalar alacak çürümenin birkaç saniyeye sığabileceği düşüncesi Hakkı'ya heyecan veriyordu.

Bir gün, yanından geçen otobüste önde oturan bir kadından çok etkilenmişti. Yüzü görünmüyordu, ama kendisini güzel bulmamanın imkânsız olduğunu hemen anlamıştı. Kırmızı ve kolsuz üstünden çıkan mermerimsi omzunu cama dayayarak istemeden yapıştırıvermişti. Yayayken lânet okuduğu dörtdakikayirmiyedisaniyelikkırmızıışıklara ilk kez minnettar kaldı. Cama yapışan muhteşem omzu seyre dalan tek insanoğlu olduğundan çok emindi. Aynı sahneyi bir daha görmeden kendini öldürmeyeceğine yemin etti.

Yemin etme işini çok ciddiye aldığı söylenemezdi, daha önce neleri çiğnediğini anımsadı. Kayıp omzun peşinde geçirilen haftaların ardından, bu omuz arayışını kendini öldürmemek için bir bahane olarak öne sürerek bilincine ve algısına alçakça bir oyun oynadığını düşünmeye başladı.

Hakkı bir gün o kadınla tanıştı ve öldü. Belli ki, buluştuklarında tek yaptıkları kahve içmek değildi.


------
* Kaynak: Halit Agop Dimitriyu-Rozanes, Beyoğlu Çikolatasının Uzun Tarihi, Türkiye Çikolata Araştırmaları Enstitüsü (TÇAE), 1992, 694 shf.

Hiç yorum yok: