30.7.08

Yalnız bir öğrencinin dairesinde sayıklamaları ya da umarım akışkan birşeyler*

Bu yaz Oulipo tipi edebiyat atölyesi kuracaktık deneysel hikâye yazımına girişecektik bir türlü Varolmayan'la görüşemedik kurgu birimi izlek masası birikim arşivi ve alıntı makineleri proje aşamasında kaldı ben de tek başıma tutunamayan Günseli'nin bilinç akışından birşeyler çıkarırım diye düşündüm yetmiş sayfalık bir cümle mi yoksa önsözlerin anlamsızlığı üzerine yazılan bir kitaba yazılan uzun önsöz mü daha anlamlıydı benim için şu an bilemiyorum ama kaplumbağalar da uçar düşünen ve konuşan hayvanlar da vardır Bekoff mu diye sordular evet dedim ama bir yarasa olmanın neye benzediğini asla öğrenemeyeceğiz aslında bana bu deneyimi yaşatabilecek tıbbi deneylere girdiğimi kâbuslarımda görmek beni rahatsız etmezdi o önlüklü adamlardan korkuyordum yalnızca hayır kahvemi sade alırım yine de cankurbansal bir intihar mektubuna hayır diyemem bu garnitürden fazlası olur idealizmin tehlikelerine rağmen teorik meselelerden dolayı bir insanın hayatına son verebileceğine ikna oluruz en azından fakat bu da yetersiz bakkala gitmek kimse için hiç bu kadar sorun olmamıştı üstelik güneşte Portekiz usûlü kurutulmuş ringa balığı satıcıları da artık yoktu bir keresinde sıcakta eriyerek uzayan mastikadan güvenlik bandı yapıldığına şahit olmuştum tanıkların şehadetlerini mahkeme reddetmişti otopsi raporları da kayıptı cesedin yeniden incelenmesi talep edildiğinde de kurbanın DNA'sı değişmişti izafiyete inanıyordu ama bu kadarı da fazlaydı katliamların pasif işbirlikçileri de yargılanmalıydı bari ders alsınlardı sorumluluklarını nereye kadar inkâr edeceklerdi Blanqui'ye darbeci deniliyorsa seçim olmayan seçimlerde seçme hakkının da aslında önemli bir seçim yapma fırsatı sunduğuna inanılmalıydı Kürdistan'da mayın toplamak da vardı bacak sayılarının çift olduğuna şükretsinlerdi her an her şeyi izleyip kaydediyorlardı teçhizatları dijitaldi ama neyi biliyorlardı ki hakkımda ben bile kendimle birlikte olamamışken diğerlerinin benimle olası ilişkileri nasıl öngörülebilirdi bir süre olmayan romanlara heyecanlı sonlar yazarak para kazanmıştım daha sonra bu işten sıkılarak sinemalarda yer göstericilik yapmaya başladım projeksiyoncuyla pek anlaşamazdık ama filmleri sabote etmezdim geç kalanlar olduğunda o ana kadar gelişenleri anlatıyor bazen izleyicilerle birlikte eve dönüyordum kendimi konuşmaya mecbur hissettiğim insanlar beni yoruyordu yanlarında alışılmış alaycı ve ketum iç huzurumu bulamıyordum midemse hiç bulanmıyordu bu beni pireli kuşetlerde tren yolculuğu yapmaya yöneltiyordu restorasyondan dertli Ani harabelerinde sınırötesindenateşaçanlar olabilirdi onlara efendi diye el ederdik göz yaşı dökmeseler de içlerinden bir parça kopmasa da bir zamanlar o düğün masasında meslek sahibi mühim şahsiyetlerin takmadığı yirmi yaşındaki çocuk olduklarını hatırlarlardı daha çok gezerek daha az kuşkucu nasıl olunabilirdi kolonilerden derlenen evrensel sergilere gitmek lâzımdı sevimli renkli insanlarla coğrafyalarının doğa harikaları bir aradaydı tropikal hastalıklar da cabasıydı içimdeki hummalı ateş bundan değildi kasap Cezzar Bey'in bana sattığı etleri yerken kulaklarımın neden sürekli çınlayacağını söylediğini bir türlü çözememiştim çünkü

-----------
*Söz konusu yazının bu başlık için en başta tasarlananlarla hiçbir ilgisi yoktur, varsa da tamamen tesadüfi ve kurgusaldır.

Hiç yorum yok: