8.8.08

İlk Cankurbansal intihar mektubu*

"Bir dizgi hatası"nın bu önceden tasarlanmamış devamında bilinçli olarak cankurbansal esintilere yer verildi. Blogosferde özkurgu (auto veya self-fiction) işine girildiğinde "onlar benim" dememek artık düşünülemez. Aynı zamanda leventseviî etkilerden de kaçınıldı (bkz. "Tanrılar ve Kullar"), bilhassa intihar konusunda. Bunu sadece (anti-)kahramanımızın 27 yaş saplantısına sahip olmayışından bile çıkarsamak mümkün. Yazının ne ölçüde hayrigökşinvari olduğunuysa sayesinde var olduğum okuruma bırakıyorum. Polisin de el koyduğu kâğıtlar arasından kurtarabildiklerimden kalan parçaları burada yayınlıyorum, eksiklerin bilincindeyim. Tamamlayıcı unsurlar gün ışığına çıktıkça gereken eklemeler yapılacaktır. Yaratılan beklenti çok büyüktü, hayal kırıklığı tamirini müstakbel Takiyüddin hikâyesine havale ediyorum.

"Uzun süre geceleri geç yattım..." Hayır! Proust çalıntısı bariz olmakla birlikte,
Kayıp Zaman'ın okumasında bir sayfadan ileri gidilemediği izlenimini veriyor. Farklı bir izlenim yaratmak için açılış cümlesi olmayan bir mektup yazmaya karar verdim. Özgün olma takıntısı ve hastalığıyla kendimi yarattım, sonumu da aynı şekilde ilan edeceğim.

----------Mektubun başladığı ilk üç satır yanmış----------

Üzerine uzun süre düşümlendikten sonra intihara yol açan bir kavram olabilir mi? İdealizmden sıyrılmak ve soyutlanmak kaydıyla. Umutsuzluktan uzak, deneysel birşey olmalı. Ölüm hem büyük bir bilinmez, hem de hayatımın her anında mevcut. Beni korkutan bir yanı yok, çünkü ne olduğu konusunda çok üst düzey bir cehalete sahibim. Herhangi bir doyuma ulaşmanın pek bir anlamı kalmadı. İnzivaya çekilen stylite bir çileci değilim, mümkün olan her zevki tattığımı iddia etme alıklığında da bulunmuyorum.

Camus'nün "ontolojik mesele yüzünden ölen kimseye rastlamadım" sözünü okuyunca (bkz.
Sisifos Söyleni), "biri bu yüzden ölmeli, intihar etmeli" diye haykıran Tutunamayan Selim'i tatmin etmeyi hedefliyorum. Metafizik nedenlerden öldüğüme sizleri inandırmalıyım.

Hayatımın bir döneminde her şeyi sarı görmek isterdim. Munch'un izinde bir ressam olarak hakkımda yazılacak "hayatı ve eserleri" tipi sıkıcı yazılarda bir "sarı dönem"den bahsedilirdi. Bu sarımerkezciliğimi belli belirsiz bir mide bulantısıyla sürdürürdüm. Kusmuğum buğulu olurdu, yedi yaşın altındakiler için sakıncalı. Yine de oryantalist bir ressam olmamayı isterdim, her ne kadar bundan en ufak bir pişmanlık duymayacak olsam da.

Ölümümü bir rüya gibi tasarlıyorum. Her anını bilinçli olarak yaşadığım, hafızama kazınan bir düş. Hiç uyanmayacağım için gördüklerimi kendime geldiğim anda not etmem gereken bir deftere de artık ihtiyacım yok.

Huxley örneğinden yola çıkarak algı kapılarını aralama girişimlerinde bulundum, ama bu hiç de tatmin edici olmadı. Çünkü deney kılığına bürünen deneyimlerden artık nefret ediyordum.
Gömütsel uzama anlatamadıklarımla geçiş yapıyorum. Ölümü bekleyince pek gelmiyor, gidip yerinde görmek lâzım.

------------------
* Alternatifbaşlıklandırmam gerekirse "Kurban spirali".

Hiç yorum yok: