22.8.08

Son Cankurbansal intihar mektubunun ilk bölümü

Zaman ve mekân içindeki sınırlılığınızı sona erdirmek için köktenci ve geri dönüşü olmayan bir yola başvurdunuz. Başka bir boyutta benzer hatlarda veya farklı biçimde tecelli eden sınırlılığın yokluğuna ilişkin hiçbir güvenceniz yoktu oysa.
Kendi yaşama sevincinizi yabana atma işini kotarmıştınız belki, ama yakınlarınıza çektirdiğiniz acılardan dolayı duyduğunuz vicdan azabını baltalamayı başaramadınız.
Yazılarınızda Breton'un Descartesçı akılcılığa karşı Hegel diyalektiği veçhesinden oturtmaya çalıştığı aklın göreceli eleştirisini doğrunun bilimin sınırlı nesnelliği dışında da araştırılabilmesi adına savundunuz. Niyetiniz aklı görece değil salt bir eleştirimden geçiren yarı-aydınlardan sıyrılmaktı. Tüm bunlara karşın, tinselliğinizin azgelişmişliğinden kurtulma iddianızı kaybettiniz; bunun bedelini bağnaz rasyonalizminizin (!) sizde oluşturduğu sakat kalmış yaratıcılığınızla ödediniz.
İçgörü seanslarıyla kendinizi ve onları daha iyi tanıma uğraşını derinleştirmekten korktunuz; zaman ve mekân sezgilerini yitirmiş, gerçekliği hayal dünyasından ayırt edemeyen, sanrılarının akıntısında boğulan ruh hastaları haline gelme endişeniz ağır bastı. Varolmayanı ya da olmaması gerekeni içselleştirmenin önceden kestirilemeyecek sonuçlarını kucaklamayı bilemediniz. Burada anlamadığınız şey bilinçdışında kalanların da hümanizma adına içselleştirilenler arasında yer aldığıydı.
Bunların dışında maddi dünyayı yeniden inşa etmek üzere yıkarken yararlandığınız septik tutumunuz üzerinde sahip olamadığınız hakimiyet sizi çökerttiğiniz yapıların harabeleri altında bıraktı. Toz, kül ve talaşa bulanınca daha net görebildiğinizi, gömlek temizliği kontrastı üzerinden farklı dünya görüşlerini anlayabildiğinizi sandınız; fakat bu dönemde en iyi yaptığınız şey Jankélévitch'in felsefeyi tanımlarken bahsettiği "şu küçücük bilmemne" ya da "neredeyse bir hiç" hakkında günde birkaç saat konuşmaktan öteye gidemedi. İşin kötüsü, bu vaziyetinize pek gurur duyduğunuz alaycılığınızla yaklaşmayı aklınızdan bile geçirmediniz. Kara mizahın yıktığı alay edilenle alay edenin yekpare bir bütün oluşturmaları ara sıra görülen bir olgu olmakla birlikte, her seferinde iki farklı süreç ve yöntem uygulama ve izleğini de kesinlikle gerektirmeyebilir (bkz. özalay durumu).
Hayatınız boyunca yazdıklarınızı, bir gün keşfedilerek basılacaklarını bilerek, kendi sonluluğunuz ve bireyinizin ötesinde var olmaya devam etmemek için, başka bir deyişle mutlak ölüm arayışına girerek yaktınız. Daha önce de belirttiğim gibi, geçeceğiniz boyutta herhangi bir yaşam formuna girip girmeyeceğinize dair hiçbir bilgi ve fikriniz yok. Bu barbarlığınıza karşın, sizi tek bir husustan dolayı kutlayabilirim: Ölümünden sonra tüm taslak ve elyazmalarının yok edilmesini vasiyet ederken, bunun tam tersinin yapılacağının yarı-bilinçli farkındalığında olan veya bunu sinsice arzulayan yazarlara göre kendinizi kalburüstü bir pozisyonda konumlandırdınız.

1 yorum:

Elif dedi ki...

yazmaktır asl olan gerçekleri
içimizdeki yalanları
yazı?
yazalım?
uğradıklarım kısmına eklemekten zevk duyarım
saygılar