6.10.08

İstisnai Blôg-u Gökşün yayını - Olli Rehn: 'Türkiye laiklik ve demokrasiyi aynı anda savunursa sonuç alır'

[Sesonline] PARİS / ÖZEL-Avrupa Birliği Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu temsilcisi Olli Rehn, önceki gün (3 Ekim) Paris'te "Ecole Normale Supérieure"de (*) “2009: Batılı Balkanlar'ın Yılı” başlıklı bir konferans verdi. [Paris'ten, Hayri Gökşin Özkoray'ın özel haberi...]

AB'nin genişleme ajandasının Aralık 2006'da toplanan AB Konseyi'nde açıklığa kavuşturulduğunu ve düzenli bir rotaya oturtulduğunu belirten Rehn, genişleme politikasının en başta verilen sözlerin tutulmasına (pacta sunt servanda ilkesi) dayandığı üzerinde durdu.
Olli Rehn, Türkiye'yle üyelik müzakerelerinin resmen başladığı 3 Ekim 2005'ten bu yana tam üç yıl geçtiğini hatırlatarak, üyelik hedefinin Avrupa'nın güvenliğinini doğrudan ilgilendiren bir konu olmakla birlikte, medeniyetler arası diyalog için de hayati önemi bulunduğunu kaydetti. Müzakerelerde kendiliğinden ilerleyen bir mekanizma olmadığını söyleyen Rehn, üyeliğin ancak tüm kriterler yerine getirildikten sonra gerçekleşeceğinin altını çizerek, bu süreçte “çabukluk değil, kalite önemli” dedi.
Sözlerini,“genişleme politikamızın diğer temeli iletişimdir” şeklinde sürdüren Finlandiyalı AB temsilcisi, aday ülkeler gibi, üye ülke yurttaşlarının da destek ve onayının gerekliliğinden söz etti.

Sesonline.net için Rehn'e yönelttiğim “AKP'nin üyelik müzakerelerinde kararlı ve samimi olduğunu düşünuyor musunuz? Yoksa sizce AKP, AB sürecini TSK'ya karşı direnebilmek adına bir dayanak noktası olarak mı görüyor?” şeklindeki soruma Rehn; "üyelik müzakerelerinde Türkiye'nin hem laikliği, hem de demokrasiyi aynı anda savunarak sonuç alabileceği" yanıtını verdi.

Rehn, konuşmasının devamında AB'nin Türkiye ve diğer aday ülkelere verdiği kurumsal taahhütlere değinerek, 27 üye ülke siyasetçilerini sorumluluğa davet etti. Türkiye'nin 1963'ten beri adaylık hedefinin olduğunu, 1995'te Gümrük Birliği'ne girdiğini ve 1999'da aday ilan edildiğini hatırlatan Rehn, “imtiyazlı ortaklığın” zaten de facto mevcut olduğunu, bu yüzden Türkiye'nin 'tam üyelik' dışında hiçbir öneriyi kabul etmeyeceğini vurguladı.

Bir soru üzerine “Akdeniz Birliği” projesinin tam üyelik hedefine herhangi bir alternatif oluşturmadığını ifade eden Olli Rehn, 5 Kasım'da AB Komisyonu tarafından açıklanacak “2008 Genişleme Paketi”nde üyelik yolundaki tüm ilerlemelerin ayrıntılı olarak ele alınacağını duyurdu.

TÜRKİYE'NİN ARABULUCULUĞU

Olli Rehn, Türkiye'nin stratejik önemi hakkında ise, gerek diplomatik faaliyetleriyle, gerekse çoğunluğu müslüman olan bir toplumda yarattığı 'laik demokrasi' modeliyle bölgesel olarak birinci derecede bir aktör olduğunu söyledi. İsrail-Filistin ve İsrail-Suriye çatışmalarındaki arabuluculuğun yanı sıra, Kafkasya'daki dengelerde Ermenistan'la ilişkilerin normalleşmesi için atılan adımların Türkiye'nin kendi coğrafyası ve AB için merkezi rolünü gösterdiğini dile getirdi. Komisyon'un genişlemeden sorumlu yetkilisi Türkiye'yle ilgili sözlerine şöyle devam etti:
“Uluslararası barış misyonlarına katılımı, terör, uyuşturucu ticareti, insan ve silah kaçakçılığıyla mücadeledeki işbirliğiyle Türkiye, AB'ye vatandaşlarının emniyeti için çok etkin bir yardım sağlıyor. Öte yandan, ülkenin ekonomik büyüme hızı çok etkileyici ve makro-ekonomik düzlemde son beş yılda sağlanan istikrar, üyelik hedefine çok şey borçlu. Türkiye, şirketlerimiz için kayda değer bir pazar teşkil ediyor. Fransız kamuoyunda gündeme gelen tartışmalarda hiç sözü edilmese de, Fransa, Türkiye'deki ikinci büyük yatırımcı ülke. Avrupa'nın enerji güvenliği ve çeşitliliği açısından da Türkiye çok kilit bir rol oynayacak konumda. Türkiye son iki yıldaki ikinci büyük siyasi krizini atlattı. Burada AB üyeliği perspektifinin hiçbir etkisinin olmadığını söyleyemeyiz. Türkiye'de artık laiklerle müslüman demokratların bir modus vivendi'ye [uzlaşmaya] varmalarının vakti geldi. Eğer Türkiye AB'ye üye olmak istiyorsa, yeni kurulacak açık toplumda bu iki kamp arasındaki denge unsurlarının ve bir arada yaşama yollarının bulunması şart”.



“SIRBİSTAN ADAY OLABİLİR”

Genişlemenin Batı Balkanlar kanadıyla ilgili olarak, Sırbistan'ın, Ratko Mladiç'i Lahey'e teslim etmesi ve gerekli reformları yapması halinde 2009'da aday statüsünü alabileceğini duyurdu. Bölgede yılın en büyük olayının Kosova'nın 17 Şubat'taki bağımsızlık ilanı olduğunu söyleyen Rehn, AB'nin Kosova'nın siyasi ve ekonomik istikrarı için gereken tüm çabayı sarf ettiğini belirterek, AB Komisyonu yardımcı başkanı Jacques Barrot'nun Balkanlar'ın entegrasyonu adına vize uygulamasında 2009'dan itibaren serbestleşmeye gidilebileceğine dair sözlerini aktardı.

Olli Rehn konuşmasının sonunda filozof Raymond Aron'dan “Evrensel tarihin gelecekte dramatik olmayacağını söylemek için elimizde hiçbir veri yok” cümlesini alıntılayarak, yirminci yüzyıldan bu yana Avrupa'nın en barışçıl dönemini yaşamakla birlikte, tarihin sonunda olmadığımızı ve bu yüzden genişleme listesindeki ülkelerde toplumsal ilerleme, demokratikleşme ve barış için daha çok çalışılması gerektiğine inandığını söyledi.

(*)
Sosyal bilimler, edebiyat ve fen alanında Fransa'nın elit okulu. "Normale Supérieure" ifadesi öğrencilerin üstün zekâlı olduklarını ima ediyor. Bugüne dek bildiğim kadarıyla T.C. vatandaşı hiçbir mezunu olmadı.

Hiç yorum yok: